Belçika denince ilk akla gelen ve kesinlikle görmeye değer yerler Belfry ve Burg Meydanları olsa da Bruges bundan çok daha fazlasını hak ediyor. Bu konuda ülkenin hakkını vermek istiyorsanız, Belçika’nın en iyi korunmuş Orta Çağ şehri Bruges'e gitmeden önce bilmeniz gereken 10 şey yazısına mutlaka bir göz atın!

Tek gece, hafta sonu veya tüm hafta boyunca kalabilirsiniz

Turistlerin çoğu Belçika’yı çok hızlı geçiyor. Genellikle Antwerp, Bruges ve Gent’i tek güne sığdırıp başkent Brüksel’e geri dönüyorlar ancak bu ülkenin gerçek güzelliklerini bilen herkes “Kuzey’in Venedik’i” adı verilen bu şehirde tüm gün ve en az 1 gece daha kalınmasını öneriyorlar. Şehir merkezi çok küçük olsa da çoğunlukla insanlar muhteşem Burg ve Markt Meydanlarını keyifle gezip Belfry’e tırmandıktan sonra nefis bir waffle’ı yiyip yollarında devam ediyorlar. Kulağa çok hoş gelse de Orta Çağ dokusunu en güzel şekilde yansıtan UNESCO mirası bir şehrin gizli güzelliklerini ve büyüleyici gizlerini keşfedemeden ayrılmak aslına bakılırsa oldukça üzücü.

Hayattaki en güzel şeyler bedavadır: Kanallar arasında hoş bir akşam yürüyüşü yapın

Bir sonraki otobüs ya da treni yakalamak adına kaçırılan bir başka şey de akşam karanlığı çökerken kanallar arasında yapılacak bir yürüyüş. Sokakların ışıkları yandığında ve sessizlik hâkim olduğunda kendinizi Groenerei, Sint-Annarei ya da Gouden-Handrei’de bulabilirsiniz. İşte o zaman bu büyüleyici dünyaya şahit olan tek kişi gibi hissetmenin ne kadar güzel bir duygu olduğunu anlayacaksınız.

Çılgın dans partileri beklemeyin

Şehrin Orta Çağ ruhu geceyle birlikte biraz huzur bulmaya başladığında Bruges’un gece hayatı da kendini göstermeye başlıyor. Ancak bu durumu öyle çılgın partiler ve bardan bara koşmalar şeklinde algılamayın. Eiermarkt’ın arkasındaki öğrenci barlarında geceleri canlı DJ’ler müzik yeteneklerini sergilerken çok sıcak ve samimi bir ortam yaratıyorlar. Belçika biralarının çeşitliliği ve lezzeti de gecenize renk katıp daha da güzelleştirecek bir başka etken oluyor.

Evlilik teklifi için nokta atışı bir şehir olduğunu aklınızda bulundurun

El ele kanallar arasında dolaşan sevgililerin aşklarını daha da pekiştirdikleri yer olan Bruges’de romantik sahneler her daim gözünüze çarpacak. Eğer birlikte olduğunuz kişiyle evlenmek gibi bir niyetiniz yoksa, Bruges’ün romantik atmosferinde sevgilinizin sizi yanlış anlama ihtimali oldukça yüksek. Diğer yandan eğer romantik olmak istiyorsanız Cafe Rose Red’e gidebilirsiniz. Tavanlardan aşağıya uzanan ve çok hoş görünen gül dalları, yeni evlilerin ya da evlenecek olanların sıkça tercih ettikleri bir yer.

Birkaç günlüğüne diyeti bırakmak hayatınızı kolaylaştıracak

Diyetinize çok sadık olabilirsiniz ancak Bruges gibi bir gurme şehrine geliyorsanız kendi iradenizle bu diyete ara vermek sizin yararınıza olacak emin olun! Çünkü eğer bırakmazsanız ya farkında olmadan diyetinizi bozacak, ya da sayısız çikolatacılar, sonsuz waffle dükkanları, sadece patates kızartmasına özel olan bir müze gibi yerlerden geçerken kendinize işkence yapacaksınız!

Kalabalık turist kafilelerine hazırlıklı olun

Burges’ün bu kadar güzel olmasının elbette kötü bir yanı olacak. 20. Yüzyıl öncesinden beri önce Fransızların sonra da İngilizlerin akınına uğrayan şehir muhteşem Orta Çağ atmosferini bu kadar iyi korumuş olmanın bedelini bu kalabalıkla ödüyor. Hatta özellikle yaz aylarında o kadar kalabalık oluyor ki kendinize nispeten güvenli sayılabilecek ve kalabalık içinde kalmayacağınız yerler belirlemeye başlıyorsunuz. Gizli bir bahçe olan Hof de Jonghe de bu yerlerden biri. Sessiz ve olağanüstü Sint-Anna Meydanı da bir başka az bilinen nokta. Turistik yerlerin pek azında görülebilecek bu sükûnet ve güzellik şehrin keşfe değer daha birçok yerinde bulunabiliyor.

Kalabalıktan hoşlanmıyorsanız kışın gidin

Eğer kalabalıktan hoşlanmıyorsanız aralık başında veya ocak ayında gidebilir ve Bruges’ün halen çok aktif olduğu sezonu yakalayabilirsiniz. Kış mevsiminin muhteşem büyüsüne sarıp sarmalanan şehir, sizi de bunun tadını çıkarmaya davet ediyor. Ancak Noel’e denk gelirseniz bambaşka bir güzelliğe kavuşan kenti kalabalıkta görmek istemiyorsanız, takviminizi ona göre ayarlayın.

Her şeyin antik olduğunu düşünmeyin

Bonifacius Köprüsü Orta Çağ ruhunu taşıyor gibi görünse de aslında 20. Yüzyılın başlarında inşa edilmiş bir yapı. Bu da kentte tarihi görünen her yerin aslında çok da eski olmayabileceğinin bir göstergesi. Aslına bakılırsa 20. Yüzyılda birçok yeni bina eski yapıların üzerine, önceki dokuyu olabildiğince koruyarak yapılmıştı. Tam olarak hangisinin ne olduğunu anlamak için evlerin üzerindeki mavi beyaz tabelaları okuyabilirsiniz.

Başınızı haritadan kaldırın

Haritalar çok yardımcı araçlar olsa da merkezdeki Markt Meydanı’na ulaştıktan sonra artık haritaları kaldırabilir ve çevreyi haritasız dolaşmaya başlayabilirsiniz. Ona bakmadan şehrin farklı noktalarını keşfetmek, her köşe başında muhteşem bir şey görebilme heyecanıyla dolaşmak bambaşka bir tecrübe. Şehrin en güzel tarafı her yere yürüyerek gidilebiliyor oluşu. Sadece şehir merkezini boydan boya yürümek yarım saat kadar sürüyor ve kaybolanız bile dönüş yolunu kolaylıkla bulabiliyorsunuz.

Kültürel festivaller olup olmadığını kontrol edin

Bruges, festivallerin her türlüsünü görebileceğiniz bir şehir. Fotoğrafçılık festivali, yaz müzik festivali, Hıristiyanlar için İsa’nın kanının şehri dolaştığı festivaller gibi bir sayısız etkinlik yıl boyunca yapılıyor. Bu festivallerin birine denk gelmeniz çok olası. Ancak gideceğiniz tarihte hangi festivallerin olup olmadığına bakmanızda fayda var. Şanslı olanlar şehir garına ulaştıklarında modern sanat sergisi ile bile karşılaşabilirler.

Avrupa Rüyası PLUS ile ziyaret edebileceğiniz Belçika’da Buges’in yanı sıra başkent Brüksel’i görme şansınız da var. Keyfini çıkarın!